27 Eylül 2011 Salı

Giant Stores (Doha/Katar)

Giant Stores

Cok büyük bir AVM olmamakla beraber, içinde her türlü magaza ve hipermarket barındıran bir tek katlı bir AVM. Aile mekanı olarak daha cok adlandırılabilir. Hatta ve hatta ilk defa sahit oldugum bir olay, Filipinli 5 tane gencin iceri guvenlik tarafından alınmadıgı bir yer. Sap muhabbeti sadece gece kluplerinde olur zannederdim, ama burada farklı efenim. (Bu arada biz de 3 sap olarak gittik ama tipten kaybetmedik muhtemelen.)

Olimpiyat meşalesi (Doha/Katar)


Giant Stores AVM

Olimpiyat mesalesi

Alıs-verisi cok yaparım derseniz bu sepet :)

Amcam Ferrari'siyle dikkatleri üzerine cekmis vaziyette

Starbucks (Her AVM de mutlaka vardır)

Carrefour tarzında içeride bir hipermarket.

3 Eylül 2011 Cumartesi

Doha-City Center AVM




Doha'da sehrin bir yanı resmen gökdelenlerin istilası altında kalmıs. Resmen mimaride fantazi yapmıslar, o  kadar değişik görünümlü yapılar var ki resmen şaheser yapmıslar adamlar. Gel gelelim bu binaları dolduracak kadar insan yok buralarda. Bina var ama içi boş.

Dün sabah, evde güzel bir kahvaltı faslından sonra, hem gezelim hem de alıs-veriş yapalım hesabı dısarı cıkalım dedik arkadasla. City Center diye bir AVM , içinde 100 lerce magaza var, 1 katını dolaşıyorsun hatta, dolasamadan yoruluyorsun, yürümeye mecalin kalmıyor, o kadar büyük. Hemen hemen her katta Starbucks var, KFC görüyosun bir katın bir basında, öteki ucuna gidiyorsun bir tane daha KFC. Nitekim TR'de ben bu kadar büyük bir AVM görmedim açıkçası. Neyse gelir gelmez ortama adapte olmak için Starbucks'a oturup birer kahve içtik.Dısarısı o kadar nemli ve sıcak ki, yolda sokakta öğle vakti yürüyen kimseyi göremezsin. İnsan görmeyi özlemişiz o derece yani. Bir kaç kara çarsaflı bayan, beyaz entarili adam (Katar vatandası) bunun dısında Avrupalı, Filipinli ve Hintli  gördükten sonra , sosyal hayata adapte olmanın verdiği hazla, yerimizden kalkıp, kahvemizi içtik demek ki sosyal insanlarız deyip, dolasmaya basladık.


Üstteki fotoda MANGO magazasını göruyorsunuz, alısılageldik bir görüntü yok ama içerde. Normalde içerisi alıs veriş manyagı hatun kaynıyor olurdu ama burası bos, farkı bu.
Neyse efenim arkadasla beraber gıda alısverisi falan için Carrefour'a  gectik, Türkiye''dekilerden daha bir büyük de bir mekan , pahalı da bir yer. Pahalı yer olmasa alıs-veris yapamıyorum yaa, inanmazsınız.

Neyse efenim, aldık sepetimizi, bakına bakına ilerliyoruz. Sebze meyve reyonunda o kadar çok kaldık ki, hem ürün çeşitliliği hem de farklı bir yanı daha vardı ki onu anlatırım simdi. Binbir çeşit tropik meyveler, hiç görmediğim meyveleri reyonlarda görmem, ne oldugunu kesfetmeye çalışarak zaman geçti tabi ki...
Bir sebebi daha vardı o kadar vakit kaybedişimizin , haftalardır hatun görmemişiz bir de sarışın, boy pos yerinde,renkli gözler vs. olunca arkadas transa geçti zaten, ne aldıgımızı falan hatırlamıyor zaten arkadas. Ben de reyonların arasında arkadası kaybetmemek için sürekli bakınıyor, bir yandan gerekli ihtiyaclarımızı alıyorum.

Öyle bir an var ki, günün olayı oldu, arkadas şeftalilere bakarken, hatun kişi arkadasın yanına geldi bişeyler konustular, sonrada sordum ne dedi diye; şeftaliler güzel gözükmüyor demiş arkadas, hatun da demiş ki dışı güzel gozukmuyor ama içi güzeldir. Gaza gelen bizimki 1 kilodan fazla şeftaliyi doldurmus, yanında erik de almıs. Trans halinde ne aldıgını bilmiyor tabi, sonra eve gelince gördük ki, azcık şeftali ve erik 25 TL civarında. Tr'de 5 TL almayanı dövüyorlar valla.


Bu nasıl meyvedir arkadas, kavuna benziyor, dısı tırtıklı falan, üstelik tüm meyve reyonunda topu topu 1 adet var, demek ki o kadar kıymetli bir meyveymiş dedirtityor insana.

Alıs-veris sepetini doldurup cıktık otoparka, sepeti bosalttıktan sonra tekrar gezemedigimiz yerleri gezelim düsüncesiyle geri girdik AVM'ye. Geziyoruz, geziyoruz bitiremedik arkadas, bu nasıl bir büyüklüktür. Bir dahaki sefere ancak biter. Bakalım her tarafını gezmeyi ne zaman bitirebilicem.

24 Ağustos 2011 Çarşamba

Kasnaklı (Uçurtma)

'Kasnaklı ne la?', diyenler vardır belki.

Efendim, öncelikle ona bir açıklık getirelim.
Uçurtmaya, kasnaklı derdik biz çocukken, Ege dolaylarında.
Çocukken sazllıklardan kestigimiz,kargı denen çubukları ortasından boylamasına yarıp çıtaları elde eder, yani uçurtmanın iskeleti oluşur. Çıtalarla, tütün ipi denen pamuk iplikleriyle, ve geniş ambalaj naylonlarla kendi elimizle uçurtmalar yapar, ve bu uçurtmalara mahallede kendi aramızda Kasnaklı derdik.

Kasnaklılara değişik değişik kuyruklar tasarlar, çerçeve cıtalatalarını buyutur, 6 lı veya 8 li yapar, ki 8'li hem karizma uçar, hem de diğer arkadaslarının yanında karizmanın tavan yapmasına bir etkendir. Kuyruklu yıldız dediğimiz ama hiç de karizması da olmayan ve şekilsiz kuyruk tasarımı da yapmamış değilim zamanında. Kamışlardan çıtaları alırken dümdüz olmasına çok dikkat ederdik, yamuk yılık olursa nasıl denge sağlayacaktık ya...
Abime bu konuda güvenir, çıtaları keserken işi ona devreder kaç cm boyunda çıta istediğimi söyler, arkama bile bakmada malzemem hazır olurdu, eli de yatkındır 3 kağıtçının.

 İlkokulda okurdum o zamanlar, okuldan kıvrak kıvrak adımlarla eve geliyorsam belli ki evde beni heyecanlandıran, bir an önce  evimizin önündeki boş arazide yapacağım iş uçurtmamı alıp keyifle uçurmak oluyordu.


 O zamanlar bilgisayar, internet falan yaygın değil şimdiki gibi. Bu devirde bilgisayar çocuğu, apartman çocuğu evden dışarı çık(a)mayan, çıksa sokakların güvenliğinden ailelerin şüpheli olduğu, dışarı çıksa da ailesi de başına dikilip beklemek zorunda olduğu bir devir belki de şimdiki...

O zamanlar öyle miydi ya, atariler, tetrisler bir kaç gün oyalayabilirdi beni, işin sırrını öğrendikten sonra sıkar , sıradanlaşır, eve kapanmak bayar, açık hava özlemi başlar, dışarıda sokakta, dağda, bayırda gayet açık havada oynamanın tadını varırdık.

Gene bir bahar günü , güzel de rüzgar çıkmış tam uçurtmalık bir hava, o derece. Almışım uçurtmamı evin önündeki arsada az bir hareketle,kolayca havalandırmışım uçurtmamı. Rüzgar da iyi ya, zorlanmadan havalandı hemen , ipin ucu elimde ve durmadan ip salıyorum, uçurtmam yavaş yavaş gözlerden ırak olmaya başlıyor. Daha uzağa gidebilen ve ona rağmen de uçabilen uçurtma makbül tabi ki, karizmamı da yapıyorum!

Anaa uçurtmaya bak laaan...
Taa nerrrrde , gördün mü laa...
Sen mi yaptın bunu... gibi tepkiler geliyor.
Ben istifimi bozmuyorum tabi.

Deli gibi de rüzgar var dedim yaa, abimler falan da var mahalledeki arkadaslarla takılıyoruz, başka uçurtması olan arkadaşlar da var. Bana diyorlar ki fazla ip salmasaydın, yani çok uzakta uçurtman, bari biraz gözünün önünde dursaydı diyor arkadaşlar, ben de diyorum ki böyle daha zevkli. O çocuk halimle o zevkin tadını anlatamam inan ki. Öncelikle kendi yapmış olduğum uçurtma, tüm ayarlamasıyla, şekliyle, şemaliyle bir yandan kendi yaptığım, oluşturduğun bir cismin uçtuğunu görmek çocuk haliyle insana o kadar zevk veriyor ki, sanki uçak yapmışım onun deneme sürüşlerini yapıyorum...
Deneme sürüşleri esnasında, rüzgarın asiliğine dayanamayan uçurtmamın ipi kopuyor ve elimde tuttuğum o gergin kurbanlık dana misali tuttuğum ipteki o huysuzluk birden kesiliveriyor ve ip öylece elimde kala kalıyor. Uçurtmam zaten gözle zor görünecek derecede uzakta iken, yavaş yavaş , döne döne yere dogru gözden kaybolmaya başlıyor. O içimdeki kendinden eminlik , biraz hüzne dönüşüyor, yavaş yavaş. O kadar emekler, uğraşılar, ortaya bir şeyler çıkarma ve onun işlevselliğini görme, o zevki tatma fırsatı birden yerini , yavaş yavaş hüzne bırakıyor. Uçurtmam rüzgarın azizliğine uğratıp gözden kaybolurken, elimde kalan ipimi dolamaya başlıyorum ben de , bu arada arkadaşlarım ve abim uçurtmayı aramaya gidiyorlar. Uçurtmanın muhtemel yeri en az 10 dakika yürüme mesafesinde bir yerde, ki orası da boş arazi değil, evlerin olduğu bir yer, kesin birinin bahçesine düşüp kalacak kimsenin haberi de olmayacak diyorum içimden.

Neyse ki aradan geçen yaklaşık 1 saatin ardından enkaz kaldırma ekibinin elinde ufak tefek hasarlarla uçurtmamı getiriyorlar. Emeklerimin yok olup gitmemiş olmasına o kadar seviniyorum ki, o zevki tekrar tadabileceğimi bilmek gerçekten beni de uçuruyor sevinçten.

Nereden geldik bu uçuşlara dur bir düşüneyim: Haa, şu an Uluslararası bir havalimanı projesinde çalışıyorum da, meğerse uçurmak, çocukluktan kalmış bende ...


9 Ağustos 2011 Salı

Bugün Benim Dogum günüm !!!

Bugün benim doğum günüm...
Sağolsun arkadaslarım facebook'tan doğum günümü kutlamışlar. Hatırlanmak güzel sey hakkaten, insan mutlu oluyor tabi.
Ama su var ilk kez yurtdısında, arkadaslarımdan ailemden uzak, bir doğum günü geciriyorum, buruk bir sevinc.
Bir de 44 C civarında sıcaklık, ondan ziyade deli gibi nem, dısarıya cıktıgında tüm kıyafetler ter içinde, resmen ıslanıyor.Bir de ofise gecip masama geciyorum ki, öyle serin bir ortam olamaz, bırak serini resmen dondurucu soğuk yaa...
Klimalarda en düşük 18C olur ya, bizim ofis  merkezi klima santraliyle soğutuluyor, ki bence 10 C falandır herhalde. Ya resmen donduruyo, kimse müdahele etmiyor, anlamadım gitti. Lan simdi dısarısı cok sıcak diye içerisi de cok soğuk olmak zorunda değil ki yaa, acayip gıcık oldum haa..
Nitekim cok sıcaktan cok soğuga gecerken, 2 gündür hasat oldum, ki dün aksam da Leyla'ydım resmen.Gece dogru dürüst uyuyamadım, sabah da işe gidecek gücü kendimde bulamadım. 11'e kadar uyudum, uyku denirse artık ona da, saga sola döndüm durdum diyelim. Şimdilerde, öğlen vakti yavas yavas kendimi biraz iyi hissetmeye başladım.


Buralarda doğru dürüst tatlı yapan yer de yok, pastane tarzında yerler de yok yaw. Şöyle bir meyveli pasta için neler vermezdim. Simdiye kadar 1 tane baklava satan yer gördüm. Tatlı olsa da yesek valla, tek dileğim o simdilik. Bundan güzel doğum günü hediyesi mi olurmuş hiç.

Neyse efenim. Doğum günü ilk defa herkesten uzak, ama gene sifayı kapmıs vaziyetteyim. Demek ki sağlık herseyden önde geliyormuş, gelmeliymiş. Sağlığın kıymetini elimizden gidince biliyoruz nedense. Herkese sağlık ve mutluluklar...

1 Ağustos 2011 Pazartesi

Ramadan Kareem

Her yerde farklı bır heyecan, farklı bır bekleyiş ve geldi de çattı sonunda 11 ayın sultanı, Şehr-i Ramazan...
Ama ilk defa uzak ellerde, memleketten , aileden, arkadaslardan, sevdiklerinden uzakta...
Gündüz sıcaklık 44C civarında olmasına karsın, böyle bir hava Türkiye'nin hic bir yerinde yok desem yeridir, yav arkadas dısarı cıkıyosun , hatta cıkamıyorsun, cıksan da yarım 1 dakıka ıcınde terlemeye baslıyosun, yarım saat kalınca zaten ustundekı kıyafetı cıkar at, suya batırmıs kadar ıslak, o derece...

Doha/Katar

Bahsi gecen yer bir Arap yarımadası ülkesi, Katar. Başkenti Doha, yaz mevsiminde nemden dolayı sis, resmen  kış mevsimi oluşan sis gibi, yaz sıcagında böylesini hiç görmemiştim.
Her yerde bazı yazılar dikkat çekiyor. RAMADAN KAREEM. Ramanazanınız mubarek olsun...
Aclık insana o kadar koymuyor da , susuzluk insana hakikaten cok koyuyor. Burada Allah herkese sabır versin, dısarda 11:00-15:00 saatleri arasında acık havada calısmanın dahı yasak oldugu yerde, imtihan daha çetin gözüküyor.
Hintli, Filipinli, Japonların yasadıgı ülkede herkes müslüman olmasa da, müslümanlara saygı var, Ramazanın geldiginin herkes farkında. Bir Amerikalı ''Tüm Müslümanların Ramazanını Kutlarım'' diye toplu mail atabiliyor iş arkadaslarına. Bu, her şeyden önce saygı ve hosgörü rüzgarları estiren Ramazanın  bereketi olsa gerek...


29 Mayıs 2011 Pazar

7. Caddede rastlaşmalar...

Ankara...
İzmir'den sonra Ankara sehir olarak cok da ideal bir yer olamayabilir aslında...
Ankara'dan sonra İzmir olsa daha iyi giderdi valla :)
Oldum olası bi önyargım olmasına ragmen yavas yavas alısmaya basladım ben bu baskente...Sevmeye basladım lan ben burayı.
1 aydır burada iş cıkısı kendime yapıcak bişiler bulmaya calısırken, madem yurumeyi seviyorum, neden yurumeyeyim dedim kendi kendime, ve kendimi 7. caddede buldum...
Alsancak, kıbrıs sehitleri caddesinin arac trafigine acık olanı burası da, neyse efenim basladım yurumeye turlamaya, derken bir koluma girdi birisi...






Rast-1
M: Aaaa naber?
Ben: AAA Murat, nerden tanıdın beni !!!
M: Yaa, bn bu adamı biyerden tanıyorum ama dedim, yuruyusunden tanıdım.
B: Vay be kardesim, kac sene oldu? 3 senedir görüsmedik.
M: Ben senin haberlerini alıyodum ...
B: Vay be kardesim...Gel oturalım o zaman biyere , vaktin varsa.
M: yarım saat var gel oturalım...
Neyse SIM cafe diye biyer varmıs gittik oraya oturduk , sohbet , muhabbet derken vaktin nasıl gectigini anlamadık.İnsanın tanımadıgı , bilmediği sehirde tanıdık bir simayla denk gelmesi kadar güzel bir sey olamaz herhalde...

Rast-2
Gene bir iş çıkışı soluğu 7.caddede almısım.
Baslamısım dolanmaya, derken karsımdan 4-5 kişilik bir grup geliyor, bana yakın olan taraftakı elemanla gözgöze geldik, hatta gectik birbirimizi, ikimiz de dönüp birbirimize baktık ki meğerse o da askerden arkadasım...
D: AAA!!! Senin ne işin var Ankara'da?
Ben: Valla ben iş için geldim bi süredir burdayım.
D: Hadi yaa, bi dakka , arkadaslara bi haber vereyim de biyere gidip oturalım, vaktin var mı?
Ben: Var var, sorun yok, hadi o zaman, nereye gidelim?
D: Starbucks'a gidelim, az ilerde.
Ben: İyi tamam hadi.Eee, sen neler yapıosun ?
D: Napayım bn de çalışıyorum, askerden sonra Ankara'ya geldim hep de burdayım. Bu aksam arkadaslarla cıktık dolanıyoduk öyle.
Ben: Askerde arkadaslarla görüsüyomusun?
D: Valla, koptuk gittik, nette denk geliyorum bazılarına ama , görüstügüm pek yok.
Ben: Benim de net dısında görüstügüm yok aslında, herkes farklı sehirlerde.
Starbucks'a gelinir , mekanda oturan her masaya nerdeyse selam verir arkadas. Noluyo lan, bu kadar meshur mu bu adam diyorum icimden.
Soruyorum:
Ben:Ya sen bu kadar kişiyi nerden tanıyosun?
D: Askerden gelince 8 ay burda calıstım ben.
Ben: Ooo , iyiymiş, cevre yapmıssın.
D: yaptık yaa.Çoğu eski müşterim benim, simdi hala görüsürüz coğuyla.
Ben: İyi , sosyalsin yani :)
D: Yaani.


Rast-3
Gene bir aksam caddeye cıkmısım, ağırdan yürüyorum, caddenin basında daha birini gördüm. Adamın yüzü cok tanıdık geldi, gözlüklü biri, döndüm arkasından seslendim, Ceyhun!
C: Yürürken durdu, dönüp baktı.
Ben: (Tamam! Bu O!,ünv.den sınıf arkadasım dedim içimden) Vay kardesim naber, ne işin var burda?
C: İyi valla nolsun.
Ben: (Adamı yıllardır görmuyorum adamın verdiği tepkiye bak lan) Eee sen burda mısın?
C: yok , bi toplantı vardı ona geldik arkadaslarla.Ben onları bekleymeyeyim.
Ben: İyi , peki görüsürüz. Bu arada senin tel neydi?
C: Numaraları söledi, gerci son 2 rakamı dogru olmayabilir, tam hatırlamıyorum. Sen en iyisi kendi numaranı söle.
B: 0505 1234567 
C: tamam cagrı atıyorum.
(O sırada sölediği numara onun no değilmiş, arıyor beni)
B: Naptın, yanlıs no vermişsin, adam beni arıyo bak, hadi konus :)
C: ben Gideyim, bekliyolar.

Teli actım adamın biri ne bardı hayırdır diyo, ben de dedim ki kusura bakmayın, yanlıslıkla oldu, da bıt bıt bıt...
Adamı basımdan savdım.
O değil de benim yıllardır görmediğim bu arkadas mal lan galiba dedim, hem beni görünce hergun karsılasıyo gibi tepkı verdi. hem de baska adamın numarasını yazdırdı. 
Yok, yok...Var bunda bişey, normal değil.
Yolda göz göze gelmediğin birine illa ısrarla selam vereyim diye ugrasmaya gerek yokmus, bunu anladım.

Daha kimlerle karsılacam cok merak ediyorum...Hey gidi koca sehir!!!
Daha kimleri, kimleri cıkacaksın karşıma ....




28 Şubat 2011 Pazartesi

Bizim Oraların...4 (Mardin)

Efendim, bu sefer farklı bir lezzet ve farklı bir üsluptan bahsetmeye çalışacağım...
Daha önce pek fazla adını duymadığım, tatmışlığım olmasına rağmen o yörenin tarzına göre yapılanından yememiş olduğum bir lezzet bu:
Kaburga Dolması!!!
Bilenler bilir, bu yemek denince akla tarihi evleri, eski sokakları, kendine has mimarisiyle Güney doğu'da Mardin ili akla gelir.



Şimdi size yemek tarifi falan verecek değilim, fakat Mardin'de de heryerde olduğu gibi GÜRME'sinin olacağı ve bizim buralarda yok şöööle yemekler, yok efendim böle bilmem nesi var tarzında muhabbetlerden bahsedicem...
                                                                                                                                

Arkadasımla beraber yemek için girdiğimiz bir yerde ben hemen kaburga dolması istedim, merakımı biranönce giderme derdindeyim haliyle.


Kaburga dolması istendiğinde yanında;
İçli köfte,
İşkembe dolması da geliyor..
Gerçekten başarılı bir yemekti.





Daha sonra şehrin tanıtımı için faaliyetlerde bulunan Şehmus bey'in yanına ugradık.
Diyaloglar şöyle gelişti:
Şehmus B:(Behzat Ç. gibi oldu ama idare edin artık)Yemek yediniz mi yoksa ısmarlayayım dedi ki,
Biz: Biz de daha yeni yedik;
Şehmus B:Nerede yediniz?
Biz: Şu köşede bir yer var ya orada.
Şehmus B: Aaa bizim Kino (Çocukluk arkadası galiba, ismi kısalttığına göre)
Şehmus B:Ne yediniz?
Biz: Kaburga Dolması.
Şehmus B:Kaburga Dolmasını aslında özel yapıp yiyeceksin, öyle her yerde yenmez o.(Yaw merak ettik yedik işte, özel kime yaptırayım ben onu)
Aslında ben GURME'yim.
Biz: Höönkk!
(Bu, bize anlatacağı 'Bizim Oraların' diye başlayan cümlesinin anahtar kelimesiydi)
Bunu der demez Noluyo Yaa gibisinden,arkadaşımla göz göze geldik
Benim bakma amacım Aha bir tane daha Bizim Oralarcıyla karşılaşmak...
Arkadasımın bakma amacı Adamın dediğini anlamamış olması...

 Bu kaburga dolması koyunun üreme mevsiminde olursa etindeki o lezzeti alamazsınız, yok efendim yaylada otlamış koyunlar bahar mevsiminde kesilir, yok efendim kendi usulüne pişirme taktikleri vardır bunları da herkes bilmez (Biz öğrendik işte ne güzel)

Dışarıda bu işi yapan yerler , ticari kaygılardan dolayı et seçimine ve pişirme taktiklerine fazla dikkat etmeyebilirler dedi, bunu yapacaksan şu köşede kasap Hıdo var (salladım ismi, kısaltmaydı gene) orada taze kesilmiş kuzu olur, sadece onun kuzuları yaylada otlamış olur (Adres verir ki, sadece o kuzu tek yerden temin edilir, Onu da ben bilirim edası)

Daha sonra etin hazırlanışı ve bilmem kaç saat bilmem neyle terbiye edip eti bekletme ve fırında bilmem kaç saat pişirme gibi detayları geçiyorum artık....

Çıkışta arkadasım dedi ki:
-O adam neymiş yaa?
-Gurme
-Noluyo O?
-Lezzet üstadı gibim bir şey işte yaw.
-Haaa
-Yaa
-Adam 2 saat bunu anlattı da biz de mevzuya giremedik.
-Adam coşmuş 1 kere anlatası var, napalım durduramadık işte...

Mevzuya girmek ertesi güne kalır ve biz eyvallah der ülkemizin bir başka köşesinde başka bir Bizim Oralarcıyla tanısmıs olmanın verdiği (gene mi edasıyla) o günlük ayrılırız oradan...