28 Şubat 2011 Pazartesi

Bizim Oraların...4 (Mardin)

Efendim, bu sefer farklı bir lezzet ve farklı bir üsluptan bahsetmeye çalışacağım...
Daha önce pek fazla adını duymadığım, tatmışlığım olmasına rağmen o yörenin tarzına göre yapılanından yememiş olduğum bir lezzet bu:
Kaburga Dolması!!!
Bilenler bilir, bu yemek denince akla tarihi evleri, eski sokakları, kendine has mimarisiyle Güney doğu'da Mardin ili akla gelir.



Şimdi size yemek tarifi falan verecek değilim, fakat Mardin'de de heryerde olduğu gibi GÜRME'sinin olacağı ve bizim buralarda yok şöööle yemekler, yok efendim böle bilmem nesi var tarzında muhabbetlerden bahsedicem...
                                                                                                                                

Arkadasımla beraber yemek için girdiğimiz bir yerde ben hemen kaburga dolması istedim, merakımı biranönce giderme derdindeyim haliyle.


Kaburga dolması istendiğinde yanında;
İçli köfte,
İşkembe dolması da geliyor..
Gerçekten başarılı bir yemekti.





Daha sonra şehrin tanıtımı için faaliyetlerde bulunan Şehmus bey'in yanına ugradık.
Diyaloglar şöyle gelişti:
Şehmus B:(Behzat Ç. gibi oldu ama idare edin artık)Yemek yediniz mi yoksa ısmarlayayım dedi ki,
Biz: Biz de daha yeni yedik;
Şehmus B:Nerede yediniz?
Biz: Şu köşede bir yer var ya orada.
Şehmus B: Aaa bizim Kino (Çocukluk arkadası galiba, ismi kısalttığına göre)
Şehmus B:Ne yediniz?
Biz: Kaburga Dolması.
Şehmus B:Kaburga Dolmasını aslında özel yapıp yiyeceksin, öyle her yerde yenmez o.(Yaw merak ettik yedik işte, özel kime yaptırayım ben onu)
Aslında ben GURME'yim.
Biz: Höönkk!
(Bu, bize anlatacağı 'Bizim Oraların' diye başlayan cümlesinin anahtar kelimesiydi)
Bunu der demez Noluyo Yaa gibisinden,arkadaşımla göz göze geldik
Benim bakma amacım Aha bir tane daha Bizim Oralarcıyla karşılaşmak...
Arkadasımın bakma amacı Adamın dediğini anlamamış olması...

 Bu kaburga dolması koyunun üreme mevsiminde olursa etindeki o lezzeti alamazsınız, yok efendim yaylada otlamış koyunlar bahar mevsiminde kesilir, yok efendim kendi usulüne pişirme taktikleri vardır bunları da herkes bilmez (Biz öğrendik işte ne güzel)

Dışarıda bu işi yapan yerler , ticari kaygılardan dolayı et seçimine ve pişirme taktiklerine fazla dikkat etmeyebilirler dedi, bunu yapacaksan şu köşede kasap Hıdo var (salladım ismi, kısaltmaydı gene) orada taze kesilmiş kuzu olur, sadece onun kuzuları yaylada otlamış olur (Adres verir ki, sadece o kuzu tek yerden temin edilir, Onu da ben bilirim edası)

Daha sonra etin hazırlanışı ve bilmem kaç saat bilmem neyle terbiye edip eti bekletme ve fırında bilmem kaç saat pişirme gibi detayları geçiyorum artık....

Çıkışta arkadasım dedi ki:
-O adam neymiş yaa?
-Gurme
-Noluyo O?
-Lezzet üstadı gibim bir şey işte yaw.
-Haaa
-Yaa
-Adam 2 saat bunu anlattı da biz de mevzuya giremedik.
-Adam coşmuş 1 kere anlatası var, napalım durduramadık işte...

Mevzuya girmek ertesi güne kalır ve biz eyvallah der ülkemizin bir başka köşesinde başka bir Bizim Oralarcıyla tanısmıs olmanın verdiği (gene mi edasıyla) o günlük ayrılırız oradan...

23 Şubat 2011 Çarşamba

Bizim Oraların...3 (Kanada)

Kar...
Tipi...
Dondurucu Soğuk...
Ren Geyikli Kızaklı Arabalar...(Köpekli kızaklar da olabilir)
Özgürlükler ülkesi...
Kanada!!!

Trafikte yayaların araçlardan önce geçebildikleri (ilk duyduğumda garibime gitti nedense), Vince Carter'ın Toronro Raptors'da oynarken ters smaçlar bastığı, Hindistanda ineğin kutsal olduğu kadar GEYİĞİ kutsal olan, (bizim yaptığımız geyikten farklı), karların yağıp 9 ay yerden kalkmadığı, köpeklerin sürüklediği kızaklı arabalarla ulaşımın sağlandığı (ülkeyi bilmeyenler böyle düşünüyor), her gün kürekle çatıda ve evinin önünde karların temizlendiği, (her gün olmasa da haftada 1 kere), Kar tatilinin haftada 5 gün olduğu (dolayısıyla herkes evde şömine başında keyif yapıyor) Hayaller Ülkesi varmış....


Yurtdışına çıkanlarda oluşan farklı bir sendrom mudur hala anlamış değilim ama geldiklerinde sanki ilk defa kendi ülkelerine geliyorlarmış gibi hareket ederler.
Zaten varolan ve bizim sıradan gördüğümüz simitçiyi bir garipsemeler, seyyar satıcılara farklı bir bakmalar, (Kanada'da bunlar böle değil daha bir değişik!), baklavacıyı sanki yüzyılın buluşunu yapmış gibi açtığı yufkalar için tebrik etmeler, canlı fasıl müzik dinlerken özünü bulmuşluklar, yıllarca yedikleri kebabı ilk kez tadıyormuşcasına tepkiler vermeler (Bunu Kanada'da daha farklı yapıyorlar,çünkü orada yapmıyorlar),
ekmeği yerken bile (Kanada'da bunun mayası farklı oluyo,hem tadı başka) değişik tepkiler, teknolojiden bahsederken ağzım açık gelişmeleri dinlemek (Yeni çıkan ürünler ilk Kanada'da piyasaya çıkar edaları), arabadan bahsedilirken orada mutlaka daha iyisi ve TR'de olmayan başka bir motor versiyonunun olması gibi sayısız mukayeseler sonuncunda:
'Vay Bee Abicim, Sizin Oralar Neymiş Yaw' dedirtiyorlar İnsana...
Güya Senin yaşadığın yer 3. dünya ülkesi, onların yaşadığı yer Dünyanın En Gelişmiş Ülkesidir.



Aman gazetede veya tv de buz hokeyi görmeye görsünler, amanın olaya bak sen...
Hockey, orada farklı bir telaffuz ediliyor onu anlarsın HAAKİY!!!
Kanadalıların ata sporu olan haakiy hakkında arkadaşların acaba bu sene kim şampiyon olur muhabbetini yaparlarken, sen de mal mal dinlersin...

Arkadaşlarını gezdirmek için taksiye binersin ki eyvah, orada taksiler ford dan aşağı değilken burada 20 yıllık Şahin'e binmişsinizdir.Taksiciye parayı uzatırsın adam da sana para üstünü falan verir,orada kısa bir bekleme süresi vardır, kesin bu duruma da verecek cevapları vardır, Kanada'da para üstü diye bir şey yoktur, kesin başka bişey vardır (orda para verilmiyor, hayırına taksiciler seni götürüyor falan)
Bu Ne Yaw...


Kanada'ya dönerlerken de şu sözler söylenir:
O:   'Kanada'ya gelirsen mutlaka beklerim...'
Sen:Bakalım artık.. (Olur tabi haftaya bi uğrarım.)
O-:  Mutlaka ama...
Sen:Tabi tabi...
Sanki 2 saatlik otobüs yolculuğuyla gidiliyor da oraya, misafirperver tavırlar da sergilenmiyor değil hani.

Kanada'lı Arkadaşlarla Görüşmenin Faydaları:
*Coğrafyan gelişir; Toronto, Edmonton ve Ottova, Quebec şehirlerinin varlığından haberdar olursun.
Değişik iklim tipleri ve bitki örtüsü dağarcığın artar,
*Genel Kültürün Artar; Teknolojinin ilk ürünleri, i-pad, i-mac, i-pod, gibi ürünler TR ye gelmeden görüp kullanma şansı yakalarsın.
*Ülkendeki güzelliklerin farkına varırsın; Simitin, baklavanın, kebanın tadını başka yerde bulamayacağını, ve kıymetini anlarsın.
*Önceden Pizzayı sadece yemeyi iyi bilirken, sonra pizzayı müşteriye hızlı teslim etmenin yollarını da öğrenirsin...
*Sinema sektörüne uzaktan ilgi duyarken, seyircilere el feneriyle sinemada yer göstermiş sinemanın duayeni arkadaşlarından film eleştirilerini alır, sektöre yakınlaşırsın.




Gün gelir , Kanada'ya dönülür ve arkadan hiç bir haber yoktur, ne msn'de ne facebook'ta rastlayamadığınız arkadaşlarınız (Artık hangi sosyal medya ağları kullanılıyorsa orada, kesin daha gelişmişleri vardır)HARİKALAR DİYARINA çoooktan gitmiş, size sadece acaba Rocky dağlarında arkadaşlarım slalom mu yapıyorlar, Mustang'e binmiş şehir turu mu yapıyorlar yoksa hayatın gerçekleriyle yüz yüze part time pizza dağıtımı veya benzincide pompacılık mı yaparlar düşünceleri kafada soru işareti olarak kalır...

17 Şubat 2011 Perşembe

Bizim Oraların...(Season-1 Episode-2)

AH BİZİM ORALARIN:

İnsan arkadaşını iyi seçmeli, arkadaş olarak görmediği kişiyle de:
'Sen benim arkadaşım değilsin laa, senle 2 dakka konuşmam, işim olmaz senle' deme şansımız yok...
Herkesle illa ki konuşma,diyalog kurma, muhabbet etme durumlarımız olabilir, bazen ki bu durum sıkıcı pozisyonlara da gelebilir. Bir şeyden anlamayıp da, o konuyu çok iyi biliyormuş gibi saatlerce mesnetsiz konuşabilen insanları hiç anlamam, kime, neyi, nasıl ispatlamaya çalışıyor?



Çiğ köfteyi çok seven biri olarak bir arkadaşımın yeni tanıştığım arkadaşıyla konuşuyorum, çiğ köfte güzel oluyor falan marketten veya falan çiğköfteciden alıyorum ben diye söylemiştim ki cümlem bitmeden:
-Bunlar çiğköfte mi ya?Yaw bizim oralarda bir çiğköfte yapıyorlar, akıllara zarar, parmaklarını yersin.
Lan, de get!
Bizim aldığımız mercimek köftesi değil ki, illa kendi memleketinde en güzeli yapılır zaten.
Bu tip insanlarla diyalog kurmaktan kaçacaksın, zaten herşeyin en güzelini Onlar 6 duyu organıyla tatmıştır ki sen ne anlatsan boştur.

Falan yerde dürüm yapıyorlar fena değil dersin ki, 
Hemen cevap hazır:
Bunlar dürüm mü yaa.Bizim oralarda bir dürüm yapıyorlar o biçim, yok yanında salatayı bedava veriyorlar, salata da Salata yani, kara lahanasından,rokasına kadar her şey 10 numara...
Memleket sevdalısı olmasını anlarım da GURME olmalarını pek anlayamamışımdır nedense.
Soğan doğramayı dahi doğru-dürüst bilmeyen, elinden pek iş gelmeyen, fakat diliyle şaheserler oluşturabilen ,yanlarında yemek muhabbeti yapamadığın,yaparken lafı ağzına tıkayan bir takım insanlar vardır ki, her şeyin en iyisi zaten onların memleketinde yapılır.
*Çiğköfte tavana atmadan havada asılı kalabilir;
*Baklavası daha çiğnemeye başlamadan ağzında erir;
*Balı ağzına götürmeden tadı boğazını yakmıştır;
*Kaşarı o kadar eskidir ki 135 sene toprağa gömsen bozulmaz;
*Peyniri o kadar özeldir ki buralarda hiç biryerde bulamazsın, özel siparişle gelir.
Velhasıl senin yediklerin saman, onların yedikleri çok özel ve lezizdir sadece onların memlekete hastır.
Bu tarz şahsiyetlerle bir yerde yemek yemeye kalkışsan, salatadaki malzemeye bakar köyünün yağmurlarında yetişen marulları hatırlar. Önündeki salatayı pek hazetmeyen ve memleket özlemiyle ağzından şu cümleler dökülebilir: 
-Bizim oralarda bir marul yetişir, nah böle böle, tadından da yenmez. Bunlar marul marul mu yaw...
Len ne onlar marul tabi, oğul otu mu doğramış sanki adamlar!
Farkında olmadan arkadaşın seni memleket özlemine doğru girdaplara çekebilir, Sakın kanma!!!


GURMEKOLİKLER:
Bu insan tipleri bizim oraların şusu, busu meşhur tarzında boş konuşan insanlara nazaran biraz daha eğitimli, ağzının tadını iyi bilen, gündemi ve piyasayı iyi takip eden,nerede yenir, nerede gezilir, hangi filmlere gidilir sorularının cevaplarında uzman, memleketini değil 'GÜZEL gerçekten güzeldir' prensibiyle hareket eden mantıklı, makul insanlardır.

Meyve Suyu
Cappy ne zaman yeni bir meye suyu çıkarsa arkadaş onu denemiştir ki izlenimlerini sana ilk firsatta anlatır. Efendim Cappy kırmızı meyveli karışıkta erik tadı çok baskın olmuş , daha bir çilek tadı olsaymış , üzüm tadını daha iyi alırsın ilk yudumu içerken diyerekten, hangi anda hangi lezzetleri alabileceğini sana 4 boyutlu bile anlatabilir.
Sen de vişne ve portakal suyundan başka bir şey içmemiş, içse de hiç bir lezzet takıntısı olmadan su niyetine meyve suyu içmiş biri olarak ağzı açık onu dinlerken vişne suyu da fena olmuyor yaw, gibisinden mağaradan yeni çıkmış gibi yorum yaparsın ancak...


Tatlı
Bir de tatlı için bir yer arıyorsan gürmekolik bir arkadaşınla anında sana alternatifleri sayabilir:
Ekmek kadayıfı yiyeceksek falan yere gidilir, hem tatlının üzerine konulan kaymak Uludağ'da otlamış ineklerin sütlerinden yapılıyor  piyasada bulunanlara 1000 çeker.
Süt tatlısı yiyeceksek Bolulu Hüsmen Ustaya gidilir ki orada en son karamelli şikilop şokomellatosu gelmiş yeni, üzerine de dondurma koyuyorsun süper oluyo....
Chesecake yiyeceksek eğer Çay Dünyası'na gidelim orda frambuazlı, pepinolusunu yapmaya başlamışlar , hatta üzerine gerçek ananas parçacıklarıyla özenle yoğrulmuş mango pıtırcıkları da serpiştiriliyor, yerken seni bambaşka alemlere götürüyor inanmazsın...
Dondurma yiyeceksek, Ferah Pastanesi Maraş'ta adam kendi yetiştirdiği keçilerin sütünden yapıyo dondurmayı , 2 gün güneşte beklet erimiyo inan ki...
Kabak tatlısı yiyeceksek, Özümsüt adam kabakları kendi tarlasında yetiştirip müşterilere sunuyor,hatta üzerine serpilen cevizin tane büyüklüğü dahi özel olarak ayarlanıyor...

Yemek
İskender yiyeceksek, tek bir yer var İskenderoğlu zaten inekleri Himalaya'ların kuzeye bakan yamaçlarında otladığından etin tadından hangi otları yediğini bile anlayabiliyorsun ineklerin...
Köfte yiyeceksek Köfteci Rasim de yiyelim, orada köfteyi 16 saat yoğurduktan sonra bu kıvama geliyor.
gibi tavsiyeleriyle yanında bir Vedat MİLOR'la dolaşmanın hazzıyla  verdiği bu bilgilerle kararsızlık sınırını en aza indiren, gönül rahatlığıyla seçim yapabileceğin arkadaşın sayesinde rahat eder, tecrübe edip rezillik yaşamazsın...

Şimdi efendim sorarım size:
'Ah bizim oraların yemekleri' deyip kendi memleketinin yemekleri dışında yemek yememiş fakat kıyas yapabilme yetisine sahip olmayan AVEL insan tipi mi, yoksa tavsiyeleri ve tecrübeleriyle sana yardımcı olacak,mukayese yeteneği kuvvetli,analitik düşünebilen,seyahat engeli olmayan GÜRMEKOLİK mi?

13 Şubat 2011 Pazar

Bizim Oraların...

Memleketimizin ayrı ayrı her köşesi farklı güzelliklere sahip. Memleketin değişik yerlerine gidip belli sürelerde kalma şansım olduğundan her yerin kendine has güzellikleri, insanları,adetleri,tarihi yerleri,şiveleri, sık kullanılan yöresel sözleri ve de  yemeklerini az çok bilirim.
        Geçen sene yolum Karadenize düşmüştü ki,4 ay kadar kaldığım yerde başımı bir yana çevirince dağların puslu yeşilliğini, diğer tarafta ise gözümün alabildiğine denizin mavisini seyretme şansı bulmuştum.Bu güzellikler bir tatilde yaşanabilir onun da makul süresi 2 haftadır. Ne yazık ki gittiğimde kışın ortası olması sebebiyle denizin keyfini çıkaramamıştım.
        Haftada 12 defa yağmur yağması, yerlerin hiç kurumaması bir Ege'li olarak hiç alışılageldik durumlardan değildi benim için.Ayakkabılarıma çamurun bulaşmadığı, montumun kapşonunun başımda olmadığı, üstümün ıslanmadığı da nadirdir haliyle...



Oralara gidip de hamsi yememek ayrı bir zaafiyet olurdu. Kaldığımız pansiyonda da babacan bir amca vardı, adı Bilgi. İlk tanışırken ben Bilgin diye duymuşum, sonra hep öyle hitap ettim, neyse ki hoşuna gitmiş olacak, itiraz da etmedi. Ya Bilgin amca sizin buralarda nereleri meşhurdur, neler yenir gibi bir kaç sorudan sonra amca başladı anlatmaya:
Bizim buralarda bir hamsi olur tadından yiyemezsin...
Bizim buralarda bir mezgit olur, efendime söliyim, onu daha çok yağda pişireceksin, çipurayı mangalda yapmak daha eftaldir,tirsi balığını işte söyle yapacaksın, sardalya için 1-2 hafta daha bekleyin iyice lezzetlensin gibilerinden hangi balık nasıl yenir tariflerini alıyoruz paso. amcam hakkaten muhabbet, bir defa muhabbet konusu açmak yeterli, gerisi şöyle devam ediyor:
Bizim buralarda...
Bir keresinde pansiyona gelirken girişte denk geldik, bir selam vereyim de geçeyim demiştim ki:
-Bilgin amca kolay gelsin dedim!
-Saol, dedi ve bahçedeki ağaçları budayan amcam o ağacın fidanını nereden aldığından başladı,budama tarzı ve budama mevsimi, bu tarz ağaçların hangi iklimlere uygun olduğunu, hangi mevsimde meyve vereceğini, kaç adet meyve olacağını, meyveyi soyup soymadan mı yeneceği, yerken kaç dilime bölünmesi, yerken ağzında kaç defa çiğnemen gerektiğine kadar dinlemiştim...

Bir keresinde de buraların meşhur gezilecek yerleri nerede diye sorma gafletinde bulunmuştum ki;
-Buralarda gidilecek tarihi yer kale'dir. Efendim, çocukluğunda kaleye çıkıp gezmeleri, arkadaşlarıyla oynamasından tutun da kalenin hangi yıllar arasında restore edildiğine kadar, şehirden yüksekliği, kaleye gidiş yolları, tırmanırken dikkat edilecek hususlardan yanına alacağın mataradaki suyun fosfat oranına kadar yeterince bilgiyle beni donatmış Bilgi Amca 'nın o telkinlerinden sonra zaten kaleye gözü kapalı çıkabiliyorsun.

Bilgin Amca dan oraların meşhur neyi var neyi yok öğrenmiştim o zamanlar, hakkaten yaşlılık dönemini deniz kenarında, tertemiz havasıyla geçiren, her sabah günün doğuşunu ve akşamları gün batımını izleyen birinden daha mutlu kimse olamaz.
Herkesin kendi memleketi gibisi de yoktur aslında.

7 Şubat 2011 Pazartesi

Dolmuş

Toplu taşıma araçları, günlük hayatın vazgeçilmezleri arasında yerini almıştır. Belediye otobüsleri , metro, hafif raylı sistem, ve yolların hakimi dolmuşlar!!
Malumunuz herkes gibi ben de bir yerden bir yere giderken bir ara, sürekli dolmuşa bindim, o kadar ki artık dolmuşçularla kanki olur derecesine gelmiştik.
-Babacan naber?
-İyi senden naber?
tarzında...
 Dolmuşa kalkış yerinden binmiş olma ve yer seçebilme özgürlüğümden dolayı, en ön koltuğa geçip otururdum. Arka koltuklara geçince de hep aynı muhabbet, yeni binenler yanındaki boş koltuga bakıp
-Siz nerde inceksiniz?
-Ben yolda incem , siz o zaman söyle geçin
muhabbeti falan da çekilmiyo sabah sabah...
O bakımdan en iyi yer tek kişilik ön koltuktur bana göre, kimseyle yüz göz olamadan,hem yolu seyredersin hem kaptan köşküne yakın olursun ve ister istemez co-pilot konumuna geçersin.
O kadar ki, yağmurlu havalarda buğulu camlar için kaptanımız bi bez parçası uzatır, bilader şuraları bi siliver der ki , o verilen görevin bilinciyle parlatırsın camları resmen!
Co-pilotluk görevine yavaş yavaş adapte olursun, ilerleyen zamanlarda ayna kontrolü yapıp, üstüne bir de 50 TL para bozuk ayarladın mı, işin içine biraz daha girersin, yoktur senden kralı.
Ayna kontrolu önemlidir, es geçmeyelim lütfen, aynayı kaptanımıza göre ayarlar uygun pozsiyonda DUR,KAL ÖLE! deyince orda kalır ve vidasını da sıkarsın ki,ayna sabitlensin, arkadan Red-bull, Mercedes ve Maclaren F-1 takımlarının bize yetişecekmiş endişesini kaptanla beraber yaşarsın ki: 'Finish'e en fazla yolcuyu en kısa zamanda nasıl götürürüm' hesaplarını kaptanla beraber yaparsın.
İşin bir de dertleşme boyutu vardır ki , kaptana verilebilecek en büyük destek de budur.Yolların hakiminin önüne aniden kenardan araç çıkması, aracı durdurup falan yerden geçer mi? diye soran yolcular, sabah sabah 100 TL uzatıp 50 defa para üstü diyen yolcu, bir önceki dolmuşun yavaş giderek tüm yolcuları toparlaması kaptanımızın sinir katsayısını artıran faktörlerden sadece bir kaçıdır. Genelde kaptanımızın sinirlenmesine verdiği ilk tepki vitesin seri olarak değiştirilip elin bi kaç saniye havada kalmasıdır. Hele ki gaza basıp aracın bağırması kulakları tırmalıyorsa bilin ki kaptanımız iyice sinirlenmeye başlamıştır. Kaptanı çileden çıkaran bir diğer şey ise başka bir dolmuşun yolcusunu çalması! Öndeki dolmuşa yetişir ve hareket şudur: işaret parmağını sallayıp  veya 'sana göstericem olum..., görüşçez lan senle...' diyerekten küfürleşmeler...
Kaptanımızın bu durumdan daha sinirli oldukları başka bir durum görülmemiştir.
Kaptanın en masum hallerinden biri de polis ekiplerinin yanından geçme halidir, orda süt dökmüş kedi modunda: Arkadaşlar biraz 'çökebilirmiyiz polis var ' sözü o kadar nazik çıkar ki , az önce küfreden o mağaraadamı gitmiş yerine bu kedi gelmiştir. Mahal geçilince de ayaktaki yolculara katkılarından dolayı teşekkür edilir. Yusuf yusuf geçen saniyeler geride kalmış ve kaptan mağara adamı geri gelmiştir.
Gece karanlığında polis gören kaptanımız gene çökebilirmiyiz ricasında bulunabilir, fakat nadir de olsa iç aydınlatmayı söndürünce, 'noluya yaa' diye herkesin birbirine mal gibi baktıgı 10-15 saniye sonrasında neyse ki herşey normal seyrine döner.


Kaptan yanında her zaman bir destekçi arar, ilk başvuracağı kişi ön koltukta oturan şahıstır. Yılların pilotuna hiç yapılmıcak olaylardan biri de yolun kenarından dolmuşun önüne aniden çıkılmasıdır. İlk tepki:
başını ön koltukta oturan yolcuya çevirip 'Gördün mü şerefsizi?' demektir. Orda olay destek beklemektir, önde oturan da 'He yaa mala bak, herif amma da çıktı yola yahu' deyip muhabbete dalmaktır. Bunu dedin yaa, kaptan elindeki T(K)efalle beynin tüm kıvrımlarını ütülemeye koyulur:
*Vay efendim ben bir keresinde böle bi adama nasıl verdim dersini;
*Yok bölelerine şu kadar cezayı keseceksin bak bakalım bi daha yapıyo mu;
*Arkadan bi dokundurcan suna görecek gününü... gibi devam eden cümlelerdir onlar.
Co-pilot da der ki 'Aynen öyle yaa', 'Tabi abijim' gibi sözlerle kaptanın yanında olduğunu belirtir.

Korna sesiyle ,yolcusuyla, kaptanıyla dolmuşlar ulaşım araçlarının vazgeçilmezleri arasında. (Kaptanımız günündeyse istediğin yere anında roketleyebilir)